top of page

İLMİ SEVEN ALEVİ MİHMANI OLDU ALİ

                     

     (bir mektuba cevaben yazılmıştır)

 

Bütün esma mazharı rahmet yağar derğaha

Giren elbet kavuşur en büyük padişaha

 

Kat kat libas içinde,olmaz hafiflik gerek

Deniz atar sıkleten seni ka’r-ı miyaha

 

Çöl çöp olan muvakkat yüzer sath-ı deryada

Deniz kabul eder mi benzemez O günaha

 

Bir katraydın deryadan akdın geldin dünya’ya

Kur’an davet ediyor aşıkı intibaha

 

Akmayan lar batakta kalır,kokar habs olur

Şefaate bağlıdır kavuşması ALLAH’a

 

Kıyl-ü kale kapılıp vahdet yolundan şaşma

Dost bir,postu atanlar girermi iştibaha

 

Mevla yolu MEVLANA mesnevisi rehberi

Şems’i bulurmu gökte aldanan nur-u maha

 

En yakın kim Habibe hasan Hüseyin kimdendir

Fatmanın eşidir ali layık O raha

 

Bilenler le bilmeyen müsavimi her yerde

Esrar içerde şekle,itibar yok külaha

 

Yüz kere tövbe bozan gelsin yine tövbedir

Kubbeyi hadraya gir sevap yazar günaha

 

Seyahat yormaz seni Konya içinde dünya

Kesme ümidini gel bakma ruy-u siyaha

 

İlim bir nokta amma cahiller hap çoğalttı

Diyen dünyada Ali gidilmez istinkaha  

 

Fenafil ilm olmazsan bilemezsin Ali’yi

İlim güneşi doğsa gerek varmı vicaha

 

Nere baksan ili’yi görürsün oldun Ali

MUHAMMED kim bakarsın ayine-yi niğaha

 

İlme mazhar olamaz kim ki olmaz alevi

Hilkat mevkib’lerinde ser’asker dir sipaha

 

Her bir bilen fevkinde bir bilen var mutlaka

Oda gönlünde gizli bak çektiğin şu ah’a

 

İkilik put perestlik gönül bir sevgi ihsan

Aşık olan ALLAH’a veda eder her cah’a

 

Nefsi kaldır aradan ancak kalır yaradan

Bire bağla işini yoksa düştün cenaha

 

Libas: elbise

Ka’r-ı miyah: deniz veya kuyunun en derin yeri   

Sath-ı derya: denizin yüzü

Karta: damla

İntibah: uyanma, uyanıklık, göz açıklığı

İştibah: şüphe, kuşku

Mah: ay

Rah: yol

Müsavi: eşit, aynı seviyede

Esrar: sır

Kubbe-yi harda: Mevlana türbesi

Ruy-u siyah: yüzünün karası, günahtan dolayı yüz   

      Karalığı

İstinkah: nikahlanma

Fena fil ilm: ilimde yok olma

Vicah: yüz yüze, yüzüne karşı

 

Niğah: bakma, bakış

Mevkib: bir büyüğün yanında atlı veya yayan 

          yürüyenlerin hepsi

Ser asker: baş komutan

Sipahi: atlı, ata binmiş

 Cah: derece, rütbe

Cenah: karşı taraf, yan taraf

 

 

 

    MEVLEVİ  

               

-Nedemektir Mevlevi mevlayolu manevi

Cennetten inmiş sefere denmiş adı mesnevi

 

Gel al sende bir lokma hastaya lokman olur

Yiyenler çok ilerler dünyevi hem uhrevi

 

-Nedemektir çelebi O dahi onun gibi

Çalab’a mensub demek seven olur Mevlevi

 

Çalab ALLAH demektir sevmeyen varmı onu

Şems’te buldu, oldu MEVLANA’ nın peyrevi

 

Girdi dünya evine gitti sırrı efseri

Kellesi etti sema bura imtahan evi

 

Yeşil kubbe konyada lakin ucu ilahi

Antenmidir ne türlü gelir feyz-i semavi

 

Sağlığında kapısı açıktı her millete

İşte buğün oluyor bütün cihan Mevlevi

 

Beynelmineldi evvel beğenmişti her düvel

Cenazede her nevi insan oldu rehrevi

 

Davut çalarken nay’ı ruhlar işitti bütün

Gelen o zevki buldu cezbe çünki çok kavi

 

Her bir namazı kıldı her bir perhizi yaptı

Tevazuun timsali ahlak idi nebevi

 

Murad ederse ALLAH varmı engel bir kuvvet

Yaradan ancak odur her birşeyi muhtevi

 

Dolar, boşalır, taşar cihan bu hale şaşar

Züvvarı çok türbenin ikram eder konevi

 

Ateşbaz’ı velinin karşısında matbahı

Kaynar doyar miskinler gider böyle bitevi

 

 

Zuhurata aldanma işin encamına bak

Söndü Abbasilerle kaldımı hiç emevi

 

Aşık musiki’şinas edip idi filozof

Şiirleri ahenkdar kullandı harf-i redi

 

Kafiyesiz şiirler yularsız taya benzer

Güvenilmez yürümez çocuk daha senevi

 

Uhra: ahiret alemi

Peyrev: ardı sıra giden, uyan

Efser: taç, baş, başlık

Sırrı efser: başı sırrıyla gitti

Düvel: devletler

Rehrevi: yolcu, yolda giden, yolda yürüyen

Muhtevi: her şeyi toplayan

Züvvar: ziyaretçi

Mutbah: mutfak

Miskin: aciz, zavallı

Bitevi: sürüp giden, devamlı

Zuhurat: doğan, ortaya çıkan

Encam: neticesi, sonu

Redi-redif: şiirde kâfiye yerine tekrarlanan

        Kelimeler

Hilkat: yaradılış

 

Moda nedir hilkate isyan etmek demektir

Her milletin şiirinde kafiyevar lüğavi

 

Kuran bize her şeyi doğru yolu öğretir

Kuran’a bak dikkatle O her bir şeye havi

 

Doğdu belh’de MEVLANA pertev-i âlem şümul

Gönüllere hükümran kâinatın hüsrev,i

 

İnsan eli yakamaz söndüremez nefesi

Aşkın müebbed yanan sönmeyen bir alevi

 

Zındık dediler ona zamanında çalgıcı

Varmı üstün mertebe aşkın yolundan ulvi

 

Adam seçmez MEVLANA hilkat,i peygamberi

İster olsun şehirli ister olsun bedevi

 

Ne eksen tarla verir kadın tarla misali

Çocuk baba filizi büyüten kim civcivi

 

Peygamber ilmin şehri ALİ onu kapısı

Can fedadır ALİ’ye cihan desin ALEVİ

 

Taş atarlar her zaman meyvalı bir ağaca

Devran eder dillerde bu mısra ananevi

 

Tuzsuz yemek tatsızdır ekmek mayasız olmaz

Silahdaki kurşuna mesafe verdi yivi

 

Murg-u şiirin kanadı şiirdeki mısralar

O olmazsa uçarmı tabiaten görevi

 

Kün emrine amade müşküller asân olur

İhsan eder her şeyi dilde parlar pertevi

Havi: içine alan, kaplayan

Hüsrev: iran hükümdarlarına verilen unvan,

        Ğüçlü, kuvvetli

 

 

İLİM MEDİNESİNE KAPISINDAN GİR

               

Meyhaneyi aşkta içeriz biz mey’i her gün

Tenden geçeriz can ediyor arşta tekamül

 

Hergün iniyor vakti seher sofra semadan

Almakta gıda ruha verir hikmeti Yezdan

 

Miftah elimizde gireriz bab-ı ali den

Hariç kaçıyor, biz hoşlanırız alevi den

 

Cidde limanı arz’-ı hicaz ilme Medine

Ruhun gidemez yapmaz isen cismi sefine

 

Kör çöl zanneder nefsine aitse gıdası

Şehvetle cima, servet-i şöhretse hüdası

 

Haps oldu bütün cümlesi nefsin kasasında

Musa’da değil cümle keramet asa’sında

 

Kullansan saa’yı olur eller yed-i Beyza

Firavn-ı nefis gark olur insan-u derya

 

İşlet motoru fırtına yapmış dil isme

Ahmer bu deniz cevher-i ihsanını kesme

 

İhsana mükafat dedi ALLAH yine ihsan

ALLAH yoluna gitsen olur her işin asan

 

Kur’anı unutmazsa gelir mısra hidayet

İslam işe birleşmede urban’ı himayet

 

Zenciyle müsavi sayıyor türkle fireng’i

İslam hiçe saymakta bütün tendeki rengi

 

İslam tutuyor rütbelerin üstünü ilmi

Bir gaye bilir hüs-ü halk hilkati Hilmi

 

Mey sende veli sende ve heyhey yinesende

Aşık ile maşuk yine sen kim kimi bende

 

Temekkün: yerleşme, yer tutma

Yezdan: tanrı ismi

Miftah: anahtar

Sefine: gemi

Ahmer: kırmızı

Ahmer denizi: kızıl deniz

Urban: arap

Himayet: himaye, koruma

Bende: bağlı, boyun eğmiş, tabi olmuş

 

Kim eylese hak aslanı haydar ili teması

Cür’etle hamasetle olur neşv-ü neması

 

Kim sıdk’a gerek hanemi ya sahib-i hane

Müşrik veriyor gönlünü hep süslü mekane

 

İhram giyerek tamtakır olmazsa vucudun

ALLAH’a değil ziynet-i dünyaya sücudun

 

Kelp’ler kadar olmazsa beşer ehli kanâat

Yetmezmi bu dünyada dane ili şenaat

 

Tathir edasin kalbini ateşli beyaban

Herbirçeşit hurmayı verir nefsine bağban

 

ALLAH yoluna kimki eder nefsini kurban

Çöl oldu gülistan oluyor bülbülü kur’an

 

İHSAN’a mükafat nedir elbet yine ihsan

İrfanına lâyık olan hayvan değil insan

 

        18- ağustos- 1965

        20- rebi-ül ahir- 1385

        Cuma

 

  Hamaset: cesaret, yiğitlik

  Neşv-ü nema: (bitkilerin) büyüyüp

         Gelişme

Sücud: secde

Senaat: kötülük, alçaklık

Tathir: temizleme

Beyaban: çölde oturan kimse

 

SIRRI  MİRAÇ

               

Canını cananına eylersen feda

Yok olur her şey kalır ancak hüda

 

Harf silinse kaldı manayı huruf

Kalksa külfet varmı simayı zuruf

 

Parlasa hurşid-i rahmetle cıhan

Nur olur zıll-ü kesafet nagehan

 

Ruh müspetnefs menfi birleşir

Nuru vahdet şevk-i cisme yerleşir

 

Rabbini bekle gördün ol zaman

Nefs ölünce cümle alem Müslüman

 

Kıl namaz ol haydarasa kahraman

Sırrı miracı niyaz et bi güman

 

Zülfikâr çıksa gılıfından heman

Korkusundan kâfiran ister aman

 

Ölmeden insana ölmeklik gerek

Cezbe-i aşkıyla devr eyler felek

 

Nay-ı MEVLANA çagırmakta seni

Sil teni ruhunla görmezsin beni

 

Kim içer aşkın şarabı yok O dem

Aldanır nâdan yapar ayin-i cem

 

Kudreti halka dolar kalmaz feza

Hak diyor İHSAN’a ihsanım ceza

 

      Pazar-26/27-recep-1385

 

               

Huruf: harfler

Külfet: zahmet, zorluk

Zıll-ü kesafet: koyu karanlık gölge

Nigahan: bakmak, seyretmek, gözlemek

Müspet: olumlu

Menfi: olumsuz

Haydarasa: hz ALİ gibi

Bi güman: şüphesiz

Zülfikâr: hz alinin kılıcı

Nadan: cahil, bilmez

 

 

 GENÇLİĞE HİTAB

               

Ey genç uyan, uyanda bak ne alem oldu

Sen baharı sürerken kış geldi matem oldu

 

Sonbaharda yanıyor kasvet timsali kömür

Böyle dumanda kalır boşa geçerse ömür

 

Durma daim ilerle çalışmanın kâr sonu

Yaradana dayanır her bir yolun var sonu

 

Düşün düşün öylever azana her bir emri

Beyhude vurma çekiç ateşe yak demiri

 

Ateş eder düşmandan, kıştan vikaye seni

Herkes evinde yakar etmez himaye seni

 

Üç gün olur iltifat misafirdir her çocuk

Büyürse kış gelince onada lazım gocuk

 

Nere baksan çalışır, atom zerre çalışır

Çalışan her bir insan arzusuna kavuşur

 

Yaradan hak çalışır çalışmakla bu vucud

Sağlığa bağlı her şey şükrü ALLAH’a sücud

 

Asker mafevke girer verir heman rap selam

Huzuruna çıkınca istemezmi rab selam

 

İşte bu merasimi temsil eyleyor namaz

Namaz şükür duadır namaz ALLAH’a niyaz

 

Durma daim ilrle çalışan kalmaz geri

Helal rızık istersen akıt alından teri

 

Gençlik atidir demek pürfünun olmak gerek

Kurt girerse yıkılır ev beton olmak gerek

 

Cıhanı tutsa feryat yıkar geçer zelzele

İmanı eyle siper fayda vermez velvele

 

Bul şimdiden hazrete yaklaşmanın yolunu

Nerden tutar MUHAMMAD kırmış isen kolunu

 

İki cıhan serveri insanlığın rehberi

Kur’an hadis bilirsen anlarsın peygamberi

 

Arabcayı bilmezsen Türkçe sana tercüman

Mes’ul bundan her zaman aklı olan Müslüman

 

Tanrıdan bu armagan bilir kendini insan

Ruh şadolur kur’anla arama üstün İHSAN

                       2-2-1965-konya

                      Sarı kadı oğlu

                      Ali ihsan özol

 

Vikaye: kayırma, koruma, sahip çıkma

Mafevk: üstün rütbeli adam, üst, yukarı

Ati: gelecek

Pür fünun: üniversiteli olmak, üniversiteleri

        doldurmak

Velvele: gürültü, patırtı, şamata

 

 

       EYVAH FAİDE VERMEZ

               

Götürür hazreti pir aşıkı ALLAH’a kadar

Füzenin rahı varır gökte fenar mah’a kadar

 

Aldanır cür’et alır sarhoş eder hırs-u tamah

Götürür şemsine mah cezbe-i nagaha kadar

 

Varamaz maksada pervane olur tanmak için

Bilerek aczini münkir dönecek raha kadar

 

Oyalar kendini biçare kalır nefsi yanar

Üfürür rüzgarı döndürdü karargâha kadar

 

Dolaşır uğrayamaz nokta-yı kalb en yakına

Eremez ömrü boyunca eli dilhana kadar

 

Bu yeşil kubbe neden konyaya dünyayı çeker

İlim anten çekiyor alemi dergaha kadar

 

Yere baksan göğe baksan dil’e baksan ateş

Sönüyor nur ile narı dil-i agaha kadar

 

Bekliyor çilekeşi son demi rahat bu gamın

Gidemez mansıb-ı cah ehli şehinşaha kadar

 

Oluyor hamları çiğler pişer ateş kül olur

Yanar içten içe ateş çıkacak ah’a kadar

 

Cesed ervaha kafes kuş gibi heran çabalar

Oyalar perde olur makber-i caha kadar

 

Eder âmâle göre hak derecatı ihsan

Biter ehva nedamet gider vah’a kadar

 

   Mah: ay

     Cezbe-i nağâh: ansızın gelen cezbe

     Pervane: ateş kelebeği

     Rah: yol

     Dilhan: gönül isteği

     Mansıb-ı cah: memurlukta yüksek rütbe

     Makber-i cah: kabir çukuru

     Ehva: nefsin istekleri

     Nedamet: pişmanlık

 

 

     GİZLİ HAZİNE           

Bir gizli hazineydi bilinmekliği ister

ALLAH dedi peygambere kur’anımı göster

 

İlmin kapısı oldu ali şehri MUHAMMED

Sed eyleyemez kimse, bu tarihle müeyyed

 

Dört yar-ı resul oldu bütün hepsi musaffa

İnsal-ı nebi al’i abayı mütevefa

                   

ALLAH seçiyor her kula vermez neye aşkı

Lazımı değil misli çocuk bitmeye aşkı

 

Ariflere kutb eyledi MEVLANA’yı aşkı

Kim gelse geçer haili yok kalplere şevki

 

Her şeyini sil aklını silde O zaman gör

Yoktur ikilik vahdeti bilmez kalıyor kör

 

Kim marifete teşne ise konyaya uğrar

Mani olamaz kimse buna engeli doğrar

 

MEVLANA yolu mesnevidir Mevlevi haktır

Kur’andan alır feyzini dünya alacaktır

 

Kur’anını ancak eder hafızları ezber

Ef’al ve sıfat zatına amelleri rehber

 

Yazdı kalemi eyledi asarını zübde

Kalb-i beşeri eyledi arş kürsi-i serde

 

ALLAH’a sığın ol ona daim mütevekkil

Sırtın yire gelmez işi her an mütebeddil

 

Hakkın yoluna kim gidiyorsa korur ALLAH

Hepsi eseri daimi ve sabit durur ALLAH

 

Her harb-i beşer kendinin ilmile kasalmış

Lakin kasalan hiç oluyor yerde kısalmış

 

Nen varki senin hepsi onun hepsi onundur

Na mahreme karşı teni örten bu donundur

               

Müeyyed: kuvvetlendirilmiş,

          Sağlamlaştırılmış

Musaffa: saf, temiz

İnsal-ı nebi: peygamberlerin nesli

Al’i aba: ehli beyt

Metevefa: sevgisi dostluğu devam eden

        Vefalı

Hail: iki şey arasında durup birinin digerini

        görmesini engelleyen perde

Teşne: hevesli, istekli, susamış

Ef’al: fiil, iş

Asar: eser

Zübde: bir şeyin en seçkin parçası, özü

Ser: baş

Mütevekkil: işini ALLAH’a bırakan

Mütebeddil: değişmiş, başka türlü olmuş

Kasalmak: gururlanmak

 

Aslında temiz her neki var hepside pakdır

Tathir ediyor mundarı dönmek yolu hakdır

 

Biz kadiriyiz mevleviyiz Nakşi Rufai

Uşşak-ı hüda hepside yapmakta semayı

 

Mevkib yine bir oniki piran-ı tarikat

Uymazsan eğer hiç birine gelmede firkat

 

Nimetleri elden kaçırır nimete küfran

İHSAN’ına karşı edesin daimi şükran

Tathir: temiz

Mevkib: bir büyüğün yanında yürüyenler

Firkat: ayrılık

…………………………………………………

 

           UNUTMA

                  

Gitsen nereye halık-ı rahmanını unutma

Nimetleri bol secde-i şükranı unutma

 

Verdin ezeli rabbine tevhidle cevabı

Tecdid edesin ahdını peymanını unutma

 

Gönlünde yakın dil sana dergah-ı ilahi

Mevlaya giden sürat-i karvanı unutma

 

Ahlakı ilahiye ile eyle tehalük

Peygamberini sünneti kur’anı unutma

 

Türk nesli bütün millet-i İbrahim halilden

Gelmez eşi yok hürmete şayanı unutma

 

Alemlere rahmet olarak geldi cıhana

Eflake sebeb bais-i ekvanı unutma

 

Biz ümmiyiz örneğiz her millete rehber

Taklitten uzak şems-i dırahşanı unutma

 

Yetmiş iki fırka gidiyor yol yolu almış

Sağ yola giden ahmed-i zişanı unutma

 

Tefrik edemez nefs-i beşer batılı hakkı

İkaz ediyor sure-i furkanı unutma

 

Biccümle nebi birleşir amentüde dahil

Birdir yolu bir hepsine amanı unutma

 

Her an değişir cümle vakayi eder irşad

İbret ile bak hikmet-i rabbani unutma

 

Sıhhat gibi devlet olamaz aklı selime

Şaşmış hükema hikmeti lokmanı unutma

 

Kırk sinn-i tekâmül yapar insanları olgun

Fevt etme sakın şehper-i irfanı unutma

 

Her zerre sema eyledi almış cereyanı

Sıdık ve ömer haydar-ü osmanı unutma

 

Tecdid: yenileme

Ahd-ü peyman: yemin

Telük: istekle atılma

Şayan: değer, layık

Bais’-i ekvan: varlığa sebeb olan

Şems-i dırahşan:alemi aydınlatan güneş

Zişan: şanı yüce

Tefrik: ayırma, ayrılık

Vekai: vakıa, olay

Kırk sınn-i tekekamül: 40 yaşı tasavvufta      olgunluk yaşı olarak kabul edilir

Fevt: elden çıkartma, kaybetme, ölüm

Şehper-i irfan: ilim-irfan kanadı

 

 

       MEDENİYET= KOLAYLIK

               

Her işte kolaylık var zorluga gitme

Atiyi gözet maziye artık esef etme

 

Her bir zararın men’ine memur beşeriyet

Ahlakta düzen olsa ilerler medemiyet

 

Hak her zararı def etmek için yarattı silahı

Adil kulu tevlid ediyor sulh-u salahı

 

Edyan’ı semaviye açılır hep zuafaya

Davet ediyor ahdına her vaadi vefaya

 

Peygamberimiz en güzel ahlaka nümune

Kur’an ile talim için inmişti zemine

 

Ayat-ı hüda insana düstur-u esasi

Yaklaşmak için halk eyledi kendine nası

 

Cinler beşerin düşmanı insanla muharip

Sıhhat gelir olmuşsa melek hayy lere galip

 

Dost cümle melek kanda yaparlar cevelanı

Cin kesse yolu durdu O yoldan deveranı

 

Açtıysa kadın perde-i namusu ve hayayı

Söndürdü zaman rüzgarı gönlünde ziyayı

 

Yetmiş bin hicap kul ile tanrı arasında

Kat eyleyemez olmasa insan sırasında

 

İnsan olamaz, zahiri benzersede maymun

Küfranı naim eyledi hak eyledi madun

 

İnsan dönecek tövbe, nedamet ile hakka

Olmazsa kalem el yazamaz yetmez alâka

 

 

Ati: gelecek

Esef: acıma, hayıflanma

Tevlid: doğurma, vucuda getirme

Edyan: dinler

Zuafa: zayıflar

Zemin: yer yüzü

Düstur-u esasi: anayasa

Nas: insanlar

Muharib: harb eden, savaşan

Hayy: canlı, diri, tanrı ismi

 

 

VATAN UĞRUNDA İTTİHAT VE İTTİFAK LAZIM

                  

Çıkmazsa kılıç iş göremez hiç kılıfından

Sanmış kümeler Müslüman yoktur sınıfından

 

Mümkünmü ola zahir ve batında tesavi

Olmazki kabukla ciğe kiymette müsavi

 

Hiç birmi olur zan ile evham ve hakayık

Baş iş görür kıçlar ise hizmete layık

 

Er belli olur harp ile meydan-ı kıtalde

Düşman oyalar tefrika kurt misli cidalde

 

İçten kemirir bir ağacı girse cılız kurt

En sonda verir tehlike görmekte bugün yurt

 

Beslenmededir yetmiş iki millet içimizde

Hükmetmediler bir ağaya hepside bende

 

Herkes kasılır haddini bilmez kim efendi

Lakin kadının fendi bütün erkegi yendi

 

Hiç birtavuk hakim olamaz ölse horozlar

Meydan-ı cihadde neyapar kirli buluzlar

 

Bir faide yok sana dünya güzelinden

Ancak dilenir başkası gelmezki elinden

 

Laf iş göremez tanrımız etsin bizi ıslah

Kur’anı hüda iyice sarıl rehberi iflah

 

Sen elele ver terk edesin kıyl ile kâli

Bir şey çıkamaz boş kafanın sözde mecali

 

 

Tesavi: eşit, denk olma

Ciga: çekirdeğin özü

Evham: asılsız korkü ve düşünceler

Hakayık: gerçekler, hakikatler

Meydan-ı ktal: meydan savaşı

Tefrika: ayrılık, bölünmüşlük

Cidal: mücadele

Bende: bağlı, boyun eğmiş

Fend: hile, tuzak, düzen

İflah: kurtuluş yolu

 

YİNE NURCULARA

       

Her yerde açık bab kütüphane-i irfan

Nadan göremez her biri bir kal’ayı burhan

 

Kur’anı ahadis-i nebiyi okusan ne

Biğane olan yolcu arar başka define

 

Akmakta ve taşmakta bütün menba-ı ümran

Olmakta siyaset seline cahili kurban

 

Çok hasta eder milleti içse bulanık su

İman yerine fırkayı nur tefrika kursu

 

İman adııvar perdeyi açsan içi zulmet

İnsan ediyor men olunur bir şeye ragbet

 

Tevhidle yaşar fırkalar hep vahdete asi

Hep fırka yüzünden çıkıyor bunca maasi

 

Kuş nur-u ilahiye yürür imsanı kur’an

Evvel ve ebed kurtarıcı hastaya derman

 

Kur’anı ilhile gelir kalplere iman

ALLAH’ ı bilen bekliyor başkaca ferman

 

Edyan’ı semaviyede son din-i MUHAMMED

Ahkâmına uymazsa beşer vahşeti mümted

 

Hiç birmi olur bülbül ile karga ve serçe

Küflendi bakır kap kalayı altın külçe

 

Kimyager arar attığı füze ayda hazine

Tahkik-i hüviyetle zarar gelmedi dine

 

Sarsılmadı dünyada ve ukbada kavi’ler

Akl-ı beşer her bir ciheti takviye eyler

 

Kimse edemez hak eder imana hidayet

Tufan oluyor nuhu nebi etse şikayet

 

Peygamber eder ümmetine sabrı vasiyet

ALLAH ediyor sabrı sâlat ile himayet

 

Alimlere düşmekte bugün vaaz ve nasihat

Ahir zamanın gelmesi gösterdi fazahat

               

Fazahat: rezalet, ayıp

Bab: kapı

Nadan: cahil, yabancı

Burhan: delil

Ahadis: hadisler

Biğane: yabancı

Ümran: neşe kaynagı

Tefrika: ayrılık, bölünmüşlük, ikilik

Maasi: isyanlar

Edyan: dinler

Ahkam: hükümler

Mümted: uzayan, sürekli

Tahkik: gerçek olup olmadıgını araştırma

Cihet: yön

 

Daim işini külfeti kaldır bire bindir

Tersanede yaptır denize çok gemi indir

 

Mümin kuluna kalbidir ALLAHının arşı

Kuvvet gerekir daimi düşmanlara karşı

 

Kim eyler ise düşmana her kuvveti ihmal

Daim dilenir zengine zengin olur emsal

 

Dünyaperest’in umdesi burhanı ûkul dur

Mantıkla Aristo ise evham-ı makuldur

 

Mümin ile münkir seçilir Dar-ı fenada

Mimarla avam birmi ki inşayı binada

 

Hüküm etmededir gönlüne etrafdaki cinler

Kalp hanesi boş misli cebellerdeki inler

 

Hem cinsine her kafile koşmakta zaruri

Eylesede hiç bülbüle bir karga gururu

 

Her türlü tayur namesi birleşse kim hakim

Keklik av içün şahin eder avcıya yardım

 

Bilmezse makam oldumu herseslide ahenk

Emsal edemez maymunu insan edemez denk

 

Birleşse eğer atla eşek nesli katırdır

Yük çekmede yekta isede soyda kısırdır

 

Manası müsavimiki iman ile İslam

Evlense münafıkta alır mürise ilam

 

İnsan oluyor dirhem ve dinar ile casus

İnsan degil O fıtratı ırsiyyesi camus

 

İnsan olan açlık ile olmalı me’yus

Âlûde nüfus ekl ile hem şürb ile me’nus

 

ALLAH yemez içmez O gibi cümle melaik

Kuvvet nereden etimi açlık onu hâlik

 

Yardım ediyor caize telif-i kulûbe

İnsan olan gitmedi isnad-ı ayube

 

Biccümle latif olsa olur öyle latife

Olmazsa latif benzedi ecnas-ı kesife

 

Putlar silinir camii müebbed Ayasofya

Etmiş idi fatih onu tebdil ile ihya

Ezman ediyor dirhem-ü dinarını tebdil

Cüret edemez oldumu amentüde tahvil

 

Umde: dayanılacak- inanılacak şey

Burhan-ı ûkûl: akli deliller

Evham-ı nukûl: asılsız rivayetler

Avam: amme, halkın büyük kısmı

Cebel: dağ

İn: mağara

Tayr: kuş

Yekda: tek, biricik

Müsavi: denk, eşit

Muris: getiren, veren, kazandıran

İlam: yazı ile bildirme

Fıtrat-ı ırsiyye: yaradılış

Camus: camız, öküz

Me’yus: üzgün, istediğini elde edememiş

Alûde: bulaşmış, bulaşık

Nüfus: insanlar

Ekl: yeme, bir şey yiyip içmek

Şürb: şurup

Telif-i kulub: kalbine yazılmış

İsnad-ı ayub: ayıp yakıştırmalar

Ecnas-ı kesife: kaba insanlar

Tebdil: değiştirme, başka hale koyma

Ezman: zaman

Tahvil: senet

 

 

BENDİRİN DİLİNDEN

               

Arifler esrarı hüdadan haberim var

Erbabı temas eylese yüzbin hünerim var

 

Vur sinemede nale ve efganımı dinle

Aşk bahçesinin bülbülüyüm namelerim var

 

Birleşse keman,nay’ı kudüm zikr-i ilahi

Herkez girecek devreme cazip zaferim var

 

Eflâk-ı sema ins ile cin dahili devran

Camitliği kökten keser elde keserim var

 

Göklerdeki şimşek gibi gökte çakarım ben

Gönüle akarım manevi nurdan fenerim var

 

Ben kadiriyim, mevleviyim şems-i derunum

Her sine-i aşıkda münevver kamerim var

 

Aşık eli yol açtı bana can kulağından

Cennetten akar ravzayı ruhu seferim var

 

Her haneye şayeste giren ab’ı hayatım

Çöllerde bile meyva verir çok secerim var

 

Sarraf-ı cıhan aciz olup biçmedi kıymet

Bir tas dolusu aşıka güherim var

 

                Ali İnsan Özol

                1964- mayıs

 

 

Erbab: işinin ehli

Efğan: figan

Eflak-ı sema: gök yüzündeki yıldızlar gezegenler

Şems-i derun: gönüldeki güneş

Münevver: aydınlık, ışıklı

Kamer: ay

Şayeste: yaraşır, uygun

Secer: ağaç

Güher: cevher

 

   MESNEVİNİN ÖZÜ

               

İlham’ı hüda mesnevi rehber özü kur’an

Gül bahçesidir bülbül öter her sözü kur’an

 

Kur’an denizi mesnevi nehr-i belağat

Zahir ile batın akıyor her sözü kur’an

 

Kur’an ile fani olamazsan bilmezsin

Tevil ediyor sureleri her yüzü kur’an

 

Kim doğdu ise sinesine şems’i hidayet

Zulmette kalırmı beşerin gündüzü kur’an

 

Çöllerde kalan kâbe’i MEVLANAYA gelsin

ALLAH’a giden yol çok amma dümdüzü kur’an

 

Bir surenin misline acizdir beşeriyet

Her dört kitabın mucizi en gürbüzü kur’an

 

Elden ele gezmekte neden müşterisi aşıkan

Şemsin ay’ıdır mesnevi nuru hürmüzü kur’an

 

Cismin özü ruh, ruh ezeli bilmeli insan

Nur oldu bakar harflerinin her gözü kur’an

 

MEVLANAyı ölmüş sanan İHSANını görmezmi

Furkanın özü ammedir en son cüzü kur’an

                1962- Konya

        Sarı kadı oğlu Ali İhsan Özol

 

 

Tevil: bilinen anlamdan başka mana

 vererek yorumlama, başka mana verme

Hürmüz: jübiter (müşteri) yıldızının adı

 Çoban yıldızıda denen çok parlak bir yıldızdır

 

    KASİDE-İ NEBEVİYYE                                                                    

1   Rahmetellil alemin nam-ı şiar oldu sana            

    Ümmete her bir şefaat berkarar oldu sana                                

2   Her tecelliyat-ı Rabbe mazhar oldu satınız

    Kenz-i mahfi, genc-i esrar inhisar oldu sana

 

3   Cümle miftah-ı zemin-i asuman destindedir

    Mustafa ismi musaffa yadigâr oldu sana

 

4   Şehberi sıtkı adalet rehberi ilmi hayâ

    Her hususta yar-i sadık çar-u yar oldu sana

 

5   Ney sadası sur-u israfili temsil eyliyor

    Bir nazar etsen avâlim nev bahar oldu sana

 

6   Geldi mizmarı elinde üflüyor Davud nebi

    Kevser-i aşk-ı ilahi bergüzar oldu sana

 

7   Kim içerse bülbül-ü aşk-ı hayat oldu heman

    Nefha-i ruh-u saadet demgüzar oldu sana

 

8   Ruh-u Mevla ruh-u Kur’an ruh-u manâ sendedir

    Ruh-u musa ruh-u isa derkenar oldu sana

 

9   Eylese feryad zaife kimse imdat eylemez                                               

    Bikeşe eytama yardım izdirar oldu sana

 

10  Cem olur sende mehasin ey beyadi zübdesi

     En güzel ahlaka örnek ibdidar oldu sana

 

11  Dürrü manâya sedef olmakta deryada hûruf

    Bülbül-ü bağ-ı belagad iftikar oldu sana

 

12  Hastalarla doldu dünya kan döker derman arar

    Her şehidin kanı lâkin lâlezar oldu sana

 

13  Bitmiyor bülbüllerin etse terennüm nâmesi

    En güzide gül gülistan ihtiyar oldu sana

 

14  Geldi imdad-ı ilahi sure-i ihlas ile

    Ömr-ü dünya ömr-ü ukba müstecar oldu sana

 

15  Her hududu aştın ardın kesrete vardın hitam

    Göklerin seyrinde Cibril müsteşar oldu sana

 

16  Ben duayı etmedikçe Mikail amin demez

    Cümle emtar-ı ilahi imtisar oldu sana

 

 

Şiar: iz-işaret                                                                                                                     

Berkarar: kararlılık

Kenzimahfi: gizli hazine 

Genç: hazine             

İnhisar: bir şey veya bir kimseye bırakma     

Müftah: anahtar     

Asuman: gökyüzü    

Dest: el   

Musaffe: saf-tan temizlenmiş arınmış        

Şehberi: kurtulmuş-temiz

Çaruyâr: dört halife         

Mazhar: ortaya çıkma, zuhur etme 

Mizmar: 1.düdük, kaval, ney 2.zebur surelerinin her biri            

  Nevbahar: yeni bahar         

Bergüzar: anılmak üzere verilen hediye, armağa           

Nefha: nefes, üfürme      

Demgüzar: vakit geçiren, yaşayan       

 Derkenar: 1.kenarda bulunan 2.kucaklama, kucağına alma     

Zaif: güçsüz, zayıf  

Bikes: kimsesiz      

Eytam: yetimler      

İzdirar: zırh, gömlek             

Mehasin: bir şeyin alındığı yer-kaynak   

Beyadi: biattan, birinin üstünlüğünü kabul etmek           

Zübde: öz       

Dürü: inci

İdidar: meydana getirme

Huruf: harfler        

İftikâr: çok ihtiyacı olmak, ihtiyacını belli etmek, fakir olmak     

Lâlezar: lale bahçesi              

Terennün: şarkı söylemek

İhtiyar:1.kabul etme 2.kendi isteği ile hareket etme     

 Müstecar: kabul edildi cevabını almış           

Kesret: çokluk, bolluk                    

Hitam: son, bitiş     

Müsteşar: kendisine iş danışılan kimse                                                     

 Emtar: yağmurlar, yağmur bulutları              

İmtisar: bir örneğe göre davranma

 

 

17  Kabz-ı ruha cüret etmez Azrail emrindedir

     Şefkati ehli kabair içtisar oldu sana

 

18  Rahme koydu zehr-i nisvan katil oldu çok tabib

     Doldum meftalarla dünya bir mezar oldu sana

 

19  Ey şefaat kânı Ahmet çok günahkâr ümmetin

     Eyle imdat her hakikat aşikar oldu sana

 

20  On sekiz bin âlemin oldu medarı aşkınız

      Pisivayri âşık olmak iftihar oldu sana

 

21  Cuş eder aşkınla enhar-ı cibal hiç durmadan

     Cümle ihsan-ı ilahi inficar oldu sana

 

22  Ümmetin olmak yeter izhar-ı acz etti kalem

     Çünkü rahman-ı rahimin cilvekâr oldu sana

 

23  Kesret-i ümmetle fahretmek senin has hasletin

     Ruz-i mahşerde Hûda hep şuledâr oldu sana

 

24  Ümmetin yıldız misali leyli tenvir eyliyor

     Senden almakta ziyayı türbedâr oldu sana

 

25  Her geçen ümmet bulur sancağın altında şeref  Cümle evsaf-ı Hûda perverdigâr oldu sana

 

26  Her bir adat-ı seniyyen panzehirdir ümmete

     İsteseydin taht-ı arz gevhernisar oldu sana

 

27  Zemzem ateş söndürür petrolu yaktın âleme

     İsteseydin Uhud Dağı altın pınar oldu sana

 

28  Turi sinadan Yahudi çıkmazsa berbat olur

     Mescid-i aksa’da ervah ruz’igâr oldu sana

 

29  Kim ararsa buldu hakkı misli Selman Farisi

     Girdi ianaldı huzura perikâr oldu sana

 

30  Allah adı ile döner hep çark-ı eflak-ı sema

     Cümle saat-i gulupnas ayar oldu sana

 

31  ………………âlâ yüz kat olup sarsılır dünya misal

     Hub-u dünya hub-u ukba bir duvar oldu sana

 

32  Âşıkan-ı ümmetin takip eden şaşmaz yolu

     Çün cemal-i kibria en şanlı şar oldu sana

 

       

Kabz: el ile tutma, ruhun Azrail tarafından alınması      

Şefkat: acımak, esirgemek

Kabair: büyük günahlar   

Medar: dönen bir şeyin merkezinin dayandığı yer, etrafında dönülen nokta 

İçtisar: cesaret

Nisvan: kadın          

Kân: Mağden (şefaat kân’ı), şefaat mağdeni   

Aşikar: görünen, ortada olan         

İftihar: övünç, övünme   

Enhar: nehirler      

Pişuva: başkan, önder             

Cuş: coşmak            

Cibal: dağlar           

İnficar: fecr, tanyeri             

Cilvekar: cilveli        Fahr: övünme, iftihar     

Şule: alev Ziya: ışık

Haslet: tabiat, huy  

Leyl: gece                                                         Ruz: gün, günü, gündüz 

Tenvir: aydınlatma         

Evsaf: vasıflar, nitelikler       

Perverdigar: besliyen, büyüten, tanrı            

Âdat: adetler, alışkanlıklar    

Seniyyen: yüce, yüksek   

Güher: cevher        

Nisar: saçma, serpme, saçan          

 

 

       

Ruzigar: yüz göstermek  

İan: yardım     

Per: kanat       

—kâr: isimlere katıldığında sahibi manâsını verir  

(Perikâr): kanat sahibi    

Çark: çark, dönmek

Eflak: felek, gezegenler

Sema: 1.gökyüzü 2.mevlevi raksı

Kulûbnas: kalplerin ayarı

 

 

33  Nur-u vahdetten şerefyap oldu âlem dembedem

      Kalktı yokluk kabz olundu cümle var oldu sana

 

34  Basua ismin inbinatı ile silinmekte âlem

     Rahmet-i hak vüsatiyle noktadar oldu sana

 

35  Ebcedin ba’sı ile başlar noktadan doğdu elif

     Her nereye etsen nazar cennet diyar oldu sana

 

36  Gül cemalin her güzergâhında odu gül nizar

     Gülşen-i aşkınla âlem hoşnigâr oldu sana

 

37  Aşk ile ihsan okursa bürdeler ihsan olur

     Sünnetinle ten Burak-ı şahsuvar oldu sana

                                              

                                 Sarı Kadıoğlu

                                 Ali İhsan Özol       

 

 

Dembedem: her zaman, sık sık       

Basua: 1.gönderme, 2.diriltme, 3.peygamberlik      

İnbinat: haber verme     

Belagat: güzel söz  

Vüsat: genişlik bolluk             

Ebced: 1.eski alfabede hecenin altındaki üç nokta, 2. (ebced, hûves, huddi, karaves, kelemen, karaşed, sehaz dazığıylan, bi ahsenil haligın) şeklinde arap alfabesine rakam vererek şifreleme             

 

İSTİMDAD-I NEBEVİYE

               

Gelmeseydin aleme sen ey Habib-i Kibriya

İns-ü cin olmazdı eflak kenz-i mahfiydi hüda

 

Evliyanın enbiyanın kainatın masdarı

Rahmetinden cümle alem almada daim gıda

 

Zat-ı pakın en güzel örnek eder hak ümmete

Çokmu etsem canımı ben ya rasulullah feda

 

Hâk’i dünya gömlek oldu ruhuna, buldu şeref

Geçtin, attın alem-i süfliden ettin itila

 

Ümmetin dünya sıratında ya rasulullah meded

Vermiyor bar-ı günahından ona rah’ı sema

 

Yandı kalbi, yandı cismi, yandı ümmet çırpınır

Ab-ı Kevser,den içer, emrazına olsun şifa

 

               

Eflak: felekler, alemler

Kenz-i mahfi: gizli hazine

Masdar: bir şeyin çıkdıgı yer, merkez, kaynak

Süfli: alçak, adi, pis

İtila: yükselme, yüksek rütbeye çıkma

Bâr: yük

Rahi: yol, yolcu

Emraz: hastalık

 

 

  EL İLM-İ NOKTA KESRİHA CAHİLÜN

       ( ilim bir noktaydı cahiller çogalttı)

 

Mesud ediyor Türkleri tedbiri siyasi

İslamın esası niye bir oldu hamasi

 

Her hangi bir elmayı yada ayvatı yan kes

Beş köşeli bir şekil görür ortada herkes

 

İmanla namaz sonra zekat sonra oruçtur

Hac etmek işi zahiri hem Batıni borçtur

 

Şirk etmeye dağlar gibi kul etse günahı

Gaffar-ı zünub affına yok hadd-i tenahi

 

Dış küre ferdiyeti etmektedir ısbat

Halvette bulur vahdeti iç hücre-i ebyat

 

Beş şartına İslamın olur beş makes

Müminin dil’ini kaplıyor Allah diye bir ses

 

Her köşe gider daireyi vahdete doğru

En önce namaz yıkmada nefsani gururu

 

Zengin fakirin gönlünü şad etti zekatla

Saht-ı bedene savm ile hac sabr-u sebatla

 

İhsan-ı hüda sağda rahim sol ise rahman

Etmekte refakat ona kalbindeki iman

 

        

Hamasi: beş, beşli

Şirk: allah’a eş koşmak

Gaffar-ı zünub: günahları affeden, tanrı

Hadd-i tenahi: başı sonu yok

Halvet: ibadet için tenha bir köşeye çekilmek

Vahdet: tanrı birliği, tanrıda bir olma

Ferd: ferd ile ilgili, tek (tek kişi)

İnsanın içinde (d-n-a )yazılı olan şiir

Makes: aksedilen yer

Saht: katı, sert, güçlü kuvvetli

 

 

İNSANI ANCAK TEVHİD KURTARIR

 

Hallak-ı cühan kendini bildirmesi gaye

İlmi ediyor bildirmek için aklına maye

 

İfsad ediyor nefse uyan yoldan uzaktır

Şeytanın ise insana kurduğu tuzaktır

 

Gaffar-u zünub affına yok hadd-ü tenahi

Şirk etme sakın dağ gibi etsekte günahı

 

Bir ayvayı ya elmayı yar yan tarafından

Beş köşeli bir ismi hüda oldu nümayan

 

Süryani lisanında diyorlar ona ferdun

Kesret içi vahdet yolunu göz ile görgün

 

Beş köşe ise her biri beş şeye işaret

İfa edene eyledi vuslatla beşaret

 

Tevhidle namaz sonra zekat savm ile hacdır

İslamın esası bilinir böylece kaçtır

 

Tam daireye çıkmada her kuşe-i vahdet

Her köşe silinmekle olur vahdete vuslat

 

Allah ediyor nuruyla her şeyi ihata

Hükm etmeye kadirmi beşer cümle muhite

 

Bilmezki daha kendini aciz beşeriyet

Vahşet adını koymada hala medeniyet

 

Cennet olacak sulh-u umumiy ile dünya

Ateş yaratır piş hayalindeki huyla

 

Her türlü fenalık doğuyor hırs-ı tamadan

İnsan üreyor çare arar zevk-i cimadan

 

Bilmezki bütün rızkına Allah kefildir

Kurt kuş üreyor tokluğu insana delildir

 

Ruhu unutup aklına tabi olur insan

Metbu-u cihan hal buna ruh insana ihsan

 

 

İfsad: fesad- ikilik çıkaran

Gaffar-u zünub: günahları örten, tanrı

Hadd-ü tenahi: haddi hududu, başlangıcı                  ve bitişi

Nümayan: görünen, ortaya çıkan

Kesret: çokluk

Vahdet: birlik

İhata: kuşatma, çevirme

Muhit: bir şeyin etrafı, çevresi

Metbu-u cihan: bütün dünyanın kendisine tabi olduğu

        

 

İNSANLIK İFFAN VE VİCDAN İLE KAİMDİR

 

Dostluk ezeli aşık maşuku unutmaz

Maşuk uyumaz her gece ervahı uyutmaz

 

Cezbeyle çeker kendine destinde irade

İsterse vazifeyle eder cisme iade

 

Aşıkları kudretli çeker cezbe-i kutba

Yanmakta bütün hasret ile merkez-i dünya

 

Tövbeyle temizler girerek aşkı deruna

Ta’ruz-u kıyam rehber olur cümle kuruna

 

Etmekte nidayı nay ile uşşak-ı zemine

Hüccac-ı kiram tuttu yolu Mekke Medine

 

Allah yoludur ka’be yolu hazreti monla

Kur’an ile bildirmede bunları Mevla

 

Bilmezse eğer Mevla yı mevlanayı bilmez

Süt emse çocuk devrine girmez nay’ı bilmez

 

Temizse eğer nafile edvar-ı sabavet

Etmezmi devam gafile asar-ı gabavet

 

Haykırmada geriside eder nafile tenkit

Dinler papağan olsa eder kafile taklit

 

Kaçmakta hemen hüsn-ü sada olmasa kur’an

Olmazsa amel nimeti bi haddine küfran

 

Bir çokları kalmakta bütün zahiri hac da

Ahmaksa papaz sandı keramet yolu haç da

 

Parlatmaz ise kalbini kaplar içi zulmet

Benzer hacer-ül esved’e kaplar dil’i kasvet

 

Tevhid ile tekbir ile parlar bütün aza

Peygamber eder zairin esmasını imza

 

Her türlü ibadetler olur niyete makrun

Zenginse kıyamette fakir haline meftun

 

Mümindeki niyet amelinden daha üstün

Niyetsiz amel olsada gafletle geçer gün

 

İnsan olamaz olmazsa ahlak-ı ilahi

Yoksa beşeriyet ölü vahşetle mübahi

 

 

 

 

 

Hiç olmasa varlık olamaz yok iki benlik

Vahdetle yürür her birine olmalı malik

 

Geldiyse eger kalblere envar-ı hidayet

Yüzlerde tecelli eder esrar-ı inayet

 

Şems yanıyor ateş-i hasretle dayanmaz

Ayine olur perde çeken ay gibi yanmaz

 

Hamlar olacak çiğ pişecek kül olur ateş

Ol anda beşer ceng-i cidal hem bu keşakeş

 

 

Makrun: ulaşmış, kavuşmuş

Meftun: tutkunluk derecesinde aşık olmuş

         Mübahi: övünen

İhsan-ı hüda bekliyor asarı nümayan

İrfan ile vicdan ile insanlıga şayan

Malik: sahip

         Envar-ı hidayet: hidayet nuru

         Esrar-ı inayet: hak yardımının sırrı

         Keş a keş: karma karışık

         Nümayan: görünen, ortaya çıkan

         Şayan: layık

 

 

               ARİFANE BİR ŞİİR

Her bir ağacın bir birine yapragı uymaz

Körlerle sağırlar göremez saymayı duymaz

 

Her bir ölüye kim yapıyor kubbe-i harda

Ancak yapılır bir diriye türbe-i ziba

 

Asar ile sabit oluyor sağlıgı pir’in

Yok olmada hiç olmadadır şehveti kibrin

 

Pek çok ölünün toprak eder cismini ifna

Lakin dirilir eylediler kalbleri ağna

 

Birçok kıralın heykeli makberleri çöktü

Ahfadı kazıp yerleri ziynetleri söktü

 

İbret olarak çıkmada yer altı kemikler

Tamirine imkan olamaz aktı ilikler

 

Bakiye giden yol ise tamire sezadır

Hayz hali bütün şehvet-i nisvana ezadır

 

Ol tahifeden gelmedi peygamber-i edyan

Korkak ve zayıf ziynete düşkün ve perişan

 

Kafir yapıyor tacını pariste müzeyyen

Ahmakta merasimle eder gönlünü Ruşen

 

İslama reva oldumu adat-ı sekine

Bahş oldu isa takviye musa-yı kelime

 

Asiye isa mümine bürhan yed’i Beyza

Firavn-ı zaman kan kusuyor kırmızı derya

 

Ol taifeye ev kadını olma meziyet

Eşkal-i müzeyyenle göstermedi heybet

 

Kafimi değil eğ başı çekmekte eziyet

Yapsın eşine şehveti artırmada ziynet

 

Tevrat ile İncil ile amil idi isa

Doktorluğu öğretmededir ruh-u mesiha

 

Kur’an ile tekmil olur ahlak-ı hamide

Ahlaksız olanlar olamaz hakka reside

 

Olmakta bütün aklı selim sahibi Müslim

Ashab-ı maraz etmedi hürriyeti teslim

 

İnsana zarar gelmede insan cesedinden

Harp olsa kokar sahası insan cesedinden

 

         Kubbeyi harda: yeşil türbe, Mevlana              türbesi

         Türbe-i ziba: süslenmiş türbe- ev

         Asar: eser

         İfna: yok etme, tüketme, öldürme

         Ağna: zengin

         Makber: kabir

         Ahfad: torunlar

         Baki: ebediyet, ölümsüz

         Seza: uygun, yaraşır

         Nisvan: kadın

         Edyan: dinler

         Müzeyyen: süslenmiş, donanmış

         Ruşen: parlak, aydınlık

         Reva: layık, uygun, caiz

         Adat-ı sekine:  bir Musevi adetidir.       İnsanlar bir tabutun içine                        yatırılarak          sokakta gezdirilir.                Buiş kendisine iman düşmana 

             korku verirdi 

         Eşkal-i müzeyyen: güzel yüzlü

          Tekmil: bitirme, olgunlaştırma

        Ahlak-ı hamide: güzel ve övülmeye                    d      d eger ahlak

          Reside: yetişmiş, erişmiş

 

 

Her bir ağacın bir birine yapragı uymaz

Körlerle sağırlar göremez saymayı duymaz

 

Her bir ölüye kim yapıyor kubbe-i harda

Ancak yapılır bir diriye türbe-i ziba

 

Asar ile sabit oluyor sağlıgı pir’in

Yok olmada hiç olmadadır şehveti kibrin

 

Pek çok ölünün toprak eder cismini ifna

Lakin dirilir eylediler kalbleri ağna

 

Birçok kıralın heykeli makberleri çöktü

Ahfadı kazıp yerleri ziynetleri söktü

 

İbret olarak çıkmada yer altı kemikler

Tamirine imkan olamaz aktı ilikler

 

Bakiye giden yol ise tamire sezadır

Hayz hali bütün şehvet-i nisvana ezadır

 

Ol tahifeden gelmedi peygamber-i edyan

Korkak ve zayıf ziynete düşkün ve perişan

 

Kafir yapıyor tacını pariste müzeyyen

Ahmakta merasimle eder gönlünü Ruşen

 

İslama reva oldumu adat-ı sekine

Bahş oldu isa takviye musa-yı kelime

 

Asiye isa mümine bürhan yed’i Beyza

Firavn-ı zaman kan kusuyor kırmızı derya

 

Ol taifeye ev kadını olma meziyet

Eşkal-i müzeyyenle göstermedi heybet

 

Kafimi değil eğ başı çekmekte eziyet

Yapsın eşine şehveti artırmada ziynet

 

Tevrat ile İncil ile amil idi isa

Doktorluğu öğretmededir ruh-u mesiha

 

Kur’an ile tekmil olur ahlak-ı hamide

Ahlaksız olanlar olamaz hakka reside

 

Olmakta bütün aklı selim sahibi Müslim

Ashab-ı maraz etmedi hürriyeti teslim

 

İnsana zarar gelmede insan cesedinden

Harp olsa kokar sahası insan cesedinden

 

 

 

Mümin sakınır kapladı etrafı münafık

Hiç içleri uymaz dışına şirke mürafık

 

Evrak-ı havadis içi bed maye-yi kafir

Gençler bakıyor membaı incasına sair

 

Kim olsa eğer şehveti cinsiyesi keskin

Gitmekte helakin yoluna sonrası miskin

 

Girmiş içine sanma uzak kaldı bu a’da

Kurmakta tuzak gayesi müminleri imha

 

Düşman geliyor islama farz oldu cıhadı

Az mescidi aksa geliyor kabe muradı

 

Çöller aşarak ardına saldırdı Yahudi

Atmak gerekir cümleye ol hizb-i cuhudi

 

Vermezse eğer el ele birlik ile İslam

A’daya ne hacet edecek tefrika idam

*************

Ashab-ı maraz: ölüm hastası ola

Mürafık: yol arkadaşı, yoldaş

Şirk’e mürafık: şirk yolunda giden

Evrak-ı havadis: haber yazılı kitap- gazete

Sair: ateş, cehennem

İcnas:        

Bed: kötü

A’da: düşman

Hizb-i cuhudi: Yahudi askeri

Tefrika: ayrılık, bölünmüşlük

 

 

             ZAHİR ULEMAYA

Zahir ulema bağlanır esbab-ı zemine

Bir nokta ilim zümresi allah’ı beğendi

 

Ayetleri her surenın ibret ve hikmet

Kur’an ve hadise uyan nefsini yendi

 

Enva-ı çeşit birleşemez şirke giden yol

Yıkmakta hemen bir birinin yaptığı bendi

 

Çok sinsi gezer bir kuduzun misli o müşrik

Gafil olanı hep ısırır olsa levendi

 

İfal ile ye’sin tuzağında eder ihlak

Cins cinsi çeker cife-i dünyaya gönendi

 

Elden ele devran ediyor serveti maddi

Yakmakta Mecusi cesedi pisledi sindi

 

Sessizce gider şah-ı cihan olsa da bir gün

Toprak üzerinde cesedin hepsi de bitti

 

Firavn-ı zaman olsa da azgın yine samut

Tabut içine girdi neden nefse güvendi

 

Cehlin sonu yok okyanus ebharına benzer

Temsil edemez ilmi bu söz var mı ki menedi

 

Dünyada bütün muhtalif esbab-ı maişet

İlmin şerefi rütbeler oldu bülendi

 

Sermaye-i ilm sahibi hiç eylemez iflas

İlme çalışan olmada her yerde efendi

 

Üryan olarak bey ağa gitmekte cihandan

İlm âli eder olsa avam köylüyü kenti

 

En son kefeni sırtına herkeste giyindi

Cahiller ise kirli libası ile şendi

 

Mül sahibi ilk sahibine olmada teslim

Bitmişti doğuş hiçti sebep sen ile bendi

 

Feryad ediyor hû diyerek insana dünya

Her şeyi çeker yer götürür yüklü trendi

 

Leyla diye Mevla’ya kavuşmuş idi mecnun

Esrar-ı cemal bir gece rengindeki bendi

 

Şehvet atı çok şahlanıyor menfiye doğru

Her bir kadının fendi neden erkeği yendi

 

 

            Esbab-ı zemin: dünyevi sebebler

         Enva: çeşitli

         İfal: aldatma, yanıltma

         Ye’s: ümitsizlik

         İhlak: helak etme, öldürme, tüketme

         Şah-ı cihan: cihan padişahı

         Samut: susan, az konuşan

         Ebhar: deniz

         Esbab-ı maişet: yaşamak için gerekli               şeyler

         Libas: elbise

        

 

 

Üryan: çıplak

         Menfi: negatif, kötü, olumsuzluk

         Fend: hile, oyun, düzen

        

 

DÜNYA BİR FAHİŞEYE BENZER

 

Kırmazsa eli derhal öper kirli etektir

Yaltaklanarak girse eve güçlü köpektir

 

Sessiz giriyor bir kovana bir güve misli

Hem bal yapanı hem balı bir sanma sinektir

 

Şerrinden onun cümle melül olmada nizar

Sağmak diliyor sandı bütün arzı inektir

 

Her fareye fak kurmada dünyadaki akvam

Kaçtı adaya ingilizin rızkı güdektir

 

Pislik dolu bir havzaya benzer bu cezire

Dönmeklik için yer arıyor simli böcektir

 

Üslerdeki hemcinsleri aç kalmaya mahkûm

Uslanmasa her bir çocuğun hakkı kötektir

 

Şerlerden emin olmasa olmaz medeniyet

Vahşet oyunu oynanıyor sahne köçektir

 

Bir kıymeti yok avcı eder kendini takip

Keklik gibi sekmekte kadın sözde o tektir

 

Yüzlerde cemal altı da pislik ve sidiktir

Yanmazsa eğer ateşe kör kurt kelebektir

 

Aldanma bu zahire gir içten içe bir bak

Azgınlara elbet cezası gelecektir

 

Dünya kocamış süsleniyor fasl-ı hazanda

İmrendiriyor yerde biten tatlı kelektir

 

Olmazsa gıda işleyemez baştaki beynin

Aslında kadın bir arı erkekte petektir

 

Hep can çekişiyor kalmadı dünyadı tufeyli

En son kalacak candaki canana dilektir

 

Olmaz ise irfan eğer olmaz ise gâye

Ruhlar bir amma hep değişen tende yürektir

 

İhsan-ı hüda daim eder pendini mu’tad

Çalkar ayırır durmadı dünya bir elektir

 

Melül: usanmış, bıkmış, bezmiş

Nizar: arık, zayıf

Akvam: kavimler, milletler

Cezire: ada

Fasl-ı hazan: son bahar

Kelek: ham kavun

Tufeyli: dalkavuk, şaklaban

Pend: öğüt

Mutad: alışılmış, adet olmuş, her zaman         yapılan

BİZ KADİRİYİZ MEVLEVİ

 

Biz Kadiriyiz Mevleviyiz Nakşî, Rufai

Zerrat ile yapmaktayız her yerde semayi

 

Haktan geliriz Allah’a her an döneriz biz

Zatı sıfatı fiiline mazhar feneriz biz

 

Allah’ı vekil eyleyenin rehberi haktır

Âşık ise maşukunu bir gün bulacaktır

 

Sen testini al git pınarın başına doldur

Her şey silinirse kalamaz sağ ne ki soldur

 

Biz Mevleviyiz mevlaya her an döneriz bir

Allah yönümüz Şemsi misali söneriz biz

 

Tesir edemez top tüfek ayineyi Hak’ız

Her yerde tecellik ederiz manevi halkız

 

İnsan eğer eylerse her nimete şükran

İhsan-ı ilahisine eyler herkez olr hayran

                                        1968

 

 

 

 

KUR’AN VE MEVLEVİLER

 

Hamd allaha kim perde eder leyli nehara

Mahv oldu Yahudi Müslüman olmakta nasara

 

İnsan bilecek sol damı ya sağdamı keramet

Yoldan sapıtan ah eder encamı nedamet

 

Allah yolunun en kısası zübdesi sende

Allah’ın ipi sende sarıl akdes’i sende

 

Mehdi-i resul sende gelir sağdaki musa

Kur’an la amel eylediler soldaki isa

 

Davut çalıyor aşk ile hem şevk ile nay’ı

Mevlana kudüm çaldı siler zevk-i fenayı

 

Müşrik şaşıyor hak ediyor yardımı itmam

Hâkim olacak birleşiyor âlem-i İslam

 

Hak yardımı vaad eyledi kur’anda kasemle

Şarktan doğuyor şems-i hüda garba sitemle

 

Zulmet ile gaflet silinir vakti gelince

Sübyan bilemez sırr-ı resul inceden ince

 

Son sure-i nas hamd ile başlar yine kur’an

İhlâs oku çok eyle dua en kavi bürhan

 

Gözler açılır rüşdüne vasıl olur insan

Kavgada biter şükür gerektir herkese ihsan

 

 

 

  Leyl-i Nehar: gece gündüz

  Encamı nedamet: sonradan pişman olmak

  Zübde: öz

  Akdes: daha kutsal, en kutsal

  Zevk-i fena: geçici zevkler

  İtmam: tamamlama

  Kasem: yemin

  Şark: doğu

  Şems-i hüda: hak nuru

  Garb: batı

  Sübyan: çocuk

  Rüşd: olgunluk, çocukluk devresinden çıkman

  Kavi burhan: kesin delil

 

 

MEVLANAYA ZAİR DAİMA GELİR

 

Bal yapan arı çalan mahsulü başka arı

Birmidir çavdar yulaf arpayla buğday bir darı

 

Hepsi mahsül-ü türap merzuk olanlar başkadır

Zübde-i ekvan musaffa meyli her an aşkadır

 

Etsede şekli tebeddül asla döndü mutlaka

Ruh-u insanda bulunmazmı sanırsın hoş lika

(                                                )

 

Halk eden baki bütün mahluka gelmekte zeval

Şğkr eden hallaka ikramı bulur nur-u cemal

 

Daima yardım zayıfa eyledi hallak’ı küll

Bülbüle mahsus gülistan koklamaz bir karga gül

 

Fark eden cennet cehennem nerde olsa arifan

Münkesif perde hüdaya apaçık her şey ayan

 

Dümdüz olsa geldi zair kabr-i kutbul arifin

Ruh-u mevlanaya Konya çünkü olmuştur karin

 

Buy’i aşkı koklayan aşık döner gitmez geri

Cismini nur eyleyenler ölmüyor hepsi diri

 

Nefse kim tapsa hakiki sağlığı inkar eder

Bir çocuk süt emse tatmazsa müsavi şap-şeker

 

Tıfl iken tattı o zevki aldı Yahya hikmeti

Ruh-u isa attı nefsi buldu artık hazreti

 

İdrisi tedris-i hikmet eyledi cennet mekan

Sabr eden eyyuba sıhhat verdi Allah tez zaman

 

 

  Zair: ziyaretci

  Türap: toprak

  Merzuk: rızık verilmiş

  Zübde-i ekvan: yaradılmışın özü

  Musaffa: saf, temiz

  Tebeddül: değişmiş

  Lita: yüz

  Zeval: sona erme

  Münkesif: tutulmuş, perdelenmiş

  Karin: yıkın,hısın

  Buy: koku

  Musavi: denk, eşit

  Tıfl: çocuk

  Tedris: ders verme, ders alma

 

 

HİDAYET ALLAH TAN DIR

 

Peygamberimiz ümmetine yaptı imamet

Kılsa namazı mümine mirac-ı selamet

 

Alim olana verdi hilafetle vekalet

Mürted olana muteber olmaz ki asalet

 

Doğmuş ezeli öldü sanır ruh-u nebiyi

Nefs ölmededir bilmedi tavzih-i nebiyi

 

Ahlak-ı nebi örneği yok insana son tac

Kim giymez başı döner doktora muhtac

 

İş sonra fena baldırı çıplaklara kalsa

Dünya dolusu yan kesici var yolu alsa

 

Allah acıyor kuvveti kafi zaifeye

Miadları var varmı hilaf vaadi vefaya

 

Sarsıntı yıkar hane çürük olsa temelden

Toprakta çürür noksanı olmuşsa amelden

 

Nur olsa eğer yaptığı a’mal ile meşkur

Dünyada ve ukbada eder kendini mesrur

 

Her bir iyilik insanı mesut eder elbet

İrfan yoluna kimki gider görmedi gurbet

 

Kur’an Arabi başka kitap hepsi mübadi

Anlaşmaya İslam arası olmada badi

 

Görmekte zarar insan olan tul-i emelden

Dünyada gelen bunca bela sui amelden

 

Enfas-ı halayık adedince yolu çoktur

Kur’an yolu takva yolu tehlike yoktur

 

Göklerin yerin nuru diyor kendine Allah

Ruh sırrını kim bilse olur haline ağah

 

Son elçi kur’an ile etti yeri teşrif

Zulmetleri aydınlatarak eyledi telif

 

Kim olmaz ise mustafavi sırrını bilmez

Zikzak yaparak gitmede kim benliği silmez

 

Biccümle ehadis ediyor müşkülü tenvir

Gafil bilemez perde açık eyledi tenkir

 

Mürted: dinden çıkmış, inkar eden

Muteber: itibarlı, sözü geçer

Tavzih-nebi:peygamberinsöylediği,(hadis)

Miad: belirtilen zaman veya yer

Hilaf: karşı, karşıt

Meşkur: teşekküre değer

Mesrur: sevinçli

Mübadi: değişmiş

Badi: sebeb

Tuli emel: uzun vadeli hayal kurmak

Sui amel.: kötü amel, kötü fiil

Enfas-ı halayık: yaşayan insanlar

           

Zulmet: karanlık

Telif: uzlaştırma, barıştırma

Tenvir: nurlandırma, aydınletma

Tenkir: tanınmayacak hale getirme

 

 

Vahdet yoluna hiç gidilirmi iki yoldan

Kim gitse döner sağ yola gitmiş ise soldan

 

Deryaya dalan öncesi her türlü soyundu

Abdesti alıp cümle günahdan dahi yundu

 

Yüz banyo yapsa günahından berî etmez

Olmazsa eger tövbesi hiç beri gitmez

 

Kur’anı bilen mürşide burhana ne hacet

Camide cemaatle dua buldu icabet

 

Bin türlü delil görse eğer gözleri azdır

Bülbülle rekabet sever insan ise kazdır

 

Bildirmeye gayret ediyor sems-i cihane

Aciz susuyor kudreti yok ruhu yabane

 

Merdan-ı cidalde gerektir heybet-i merda

Biccümle rical giymediler kisvei nisvan

 

Taklit ile kesmez ibiği ibret horozlar

Pastırma yapan hanede evvel eti tuzlar

 

İçmekte ecel şerbetini Avrupa bilmez

İslamın ise ta ebedi nesli kesilmez

 

Esbabı sefahatle zina sonra riyadır

Erzakı helal olmayan encamı fenadır

 

Hep böyle gelir böyle göçer ler safha-yı akvam

Sırtarmada enkaz-ı saraylar geçer ekram

 

Hak sahibini bulmada mutlak degişirmi

(                                                )

 

Müşrik sanıyor aç kalacak dolsa nufusu

Gün verdi ziya bittimi hiç nur aküsü

 

Sanmakta cılız aklı eder nesli idare

Şimdi nerede var idi bir fesli idare

 

Geçmekte hayat bir sinema misli hayalat

Bir emri tabii oluyor dönğü muhalat

 

Şişmanlık ile nur-u tefekkür gider elden

Fışkırmada şehvet ne çıkar aksa bu belden

 

 

Burhan: delil

Merdan: yiğit, erkek

Rical: erkekler

Kisve-yi nisvan: kadın elbisesi

Esbab: sebeb

Riya: iki yüzlülük

Erzak: rızık

Encam: sonu, neticesi

Safha-yı akvam: kavimlerin geçirdiği aşama

Erkam: rakamlar

Muhalat: mümkün olmayan şey,      olmayacak şey

 

 

Nefse uyarak katil-i nefs olmayı ister

Bir defa yemek kafi dedi emf-i peygamber

 

Hallak-ı beşer aczine hiç bastımı hatem

Harp deprem ile eksiliyor kesret-i adem

 

Tufanıda taunuda indirdi semadan

İkbalini beklerdi beşer zıll-ı hüma’dan

 

Aç kaldımı hiç mekkede hac mevsimi haccac

Bir başka Medine eğer olsa kalacak aç

 

Aczinle kapan secdeye sen haddini bilde

Allah ne imiş gark olarak bildi o selde

 

Hac hüccetini bilmedi enva’nı kaçtır

Bir hac parasını(……….) dava yine hac tır

 

Aşıklara yok aşk-ı ilahisine perde

Gözler çekiliyor zulmet-i cismani seferde

 

Veysel karani uydu ilim babı aliye

Yan bakmayasın nerde olsa aleviye

 

Düşman çok olur haksız olan bir emeviye

İsyan ediyor kur’ana emri nebeviye

Gelmez ki zarar işleri kim ehle bıraksa

Tesirmi eder cismi eğer şemse ıraksa

 

Gitsen eritir em karı sende sıbirya

Hac yap diyorum batını anlarmı heyula

 

Dünyası agır baksan eger bir gözü şehvet

Diger gözünün dirhemi küflenmede şöhret

 

Feyz almadı hiç dergahı mevlanaya geldi

Sükkan-ı harem dört ciheti atmadı beldi

 

Yalnız iki yön kaldı gider altı cehime

Üstü gidiyor bilmedi ol dar-ı naime

 

Meddahları çok menkıbeleri cismine ait

Ruh çıksa aleyhinde beden eyledi şahit

 

Badem tadını tatmadı çıkmazsa kabuktan

Havası zarar ademe her tab-ı çabuktan

 

Yol almadılar suffe gibi sahn-ı medaris

Seddeyledi yapmadı idris’i müderris

 

 

 

Tefekkür: düşünme, fikir sahibi olma

  Hatem: yüzük, mühür, mühür şeklinde yüzük

  Kesret-i adem: insanların sayısı- çokluğu

  İkbal: talih düzgünlüğü

  Zıll-ı hüma: hüma küşünun ( talih) gölgesi

  Enva: çeşidi, adedi, türü

  Bab: kapı

           

Irak: uzak

Batın: gizli

Heyula: zihinde tasavvur edilen şekil

Sükkan-ı harem: haremde oturanlar

Dar-ı naim: cennet kapısı

Meddah: öven, medh eden

Menkıbe: bir olay veya bikrimse için yazılan yazı

Suffe: sofa

Sahn-ı medaris: medrese bahçesi

Müderris: medresede öğretmenlik yapan

 

 

Kur’an sana ihtar eder ısrara ne hacet

Allah diyene eyledi hak çünkü icabet

 

Gitse yoluna zülcenahin oldu gazali

Terk eyledi ashab-ı safa kıyl ile kali

 

Mesut edecek Türkleri tedbiri siyasi

Kur’an yoluna yapmada aklıyla kıyasi

 

Allah yoluna olunur kalbdeki kuvvet

İslam bulacak hizmet ile böylece satvet

 

Het kab sızacak içindeki serbest olunca

Fark etmede balla şekeri zehri bulunca

 

Asar-ı perişanı çıkarmış peru nerde

Dünya nekadar eski düşün kalmadı ferde

 

Gönlün hol ise ruhu çagır hanene indir

Medyum ne demek anlayasın nefsi sevindir

 

Aşık edemez cin ile bir türlü telaki

(                                       )

 

Gönlü boş olan nefsini boş bir eve bağlar

Yangın çıkarır evde çocuk kalsa çok ağlar

 

Ateş çıkarır bir çeliği mermere çaksan

Allah kalır ancak ateşe kendini yaksan

 

Herkes giremez ateş-i aşktan kaçar insan

Aşıklara has rah-ı hüdayı açar ihsan

 

 

 

Zül cenahin: iki kanatlı, hem zahiri hem                    

Batıni ilimleri öğrenmiş kişiler içim söylenir

Kıyl-ü kal: dedi kodu

Satvet: birinin üzerine kuvvetle saldırmak

 

 

Telaki: konuşan, görüşen

  Rah-ı hüda: hakkın yolu

 

 

 

                143 

Rüşvet beşerin mikrobu etmekte sirayet

Teftişe gidenler dahi etmede şikayet

Tehdit ile girmekte bütün ceplere binler

Kimden bilemez kalmadı insanda dirayet

 

                   ***

Rüşvet beşerin hastalığı girdi saraya

Aldı yürüdü uğradı muhtar-ı kuraya

Her intihabın veçhesi hep rüşvete bağlı

Ahlakı bozuk vermek için girdi sıraya

 

***

Rüşvetle doğar cümle sefahat yolu artar

Altın çekilir yandı kâğıt kendini kurtar

İmzayı atan kâğıda gitti kefenle

Kimde var ise kendi el ile onu yırtar

 

144

Toplansa da bir faide yoktur döşek olmaz

Aç kalsa beşer yenmiyor artık çörek olmaz

En son girecek ateşe yanmakta kül oldu

Savruldu bütün bir çocuk almaz kötek oldu

 

                        145

Hep çektiğimiz hırs ile nefsin sadamatı

Mesul oluruz yapmazsak hayrı hidematı

Yükseldi binalar göğe gözler ise yerde

Korkutmada sakinleri deprem sadematı

 

                   146

Âlemlere rahmet olarak geldi peygamber

Kur’an’ına uymazsa beşer hep süpürür yer

Kim olsa eğer fırka-i ifsadi’ye rehber

Kırkında şeyatin-i zemaneyle beraber

 

                   147

Haşr olmadadır sevdiği bir şeyle herkes

Dinde yine bir türkle arap fars ile çerkes

Çıkmış idi nursidiye yeni bir ses

Susturdu ölüm çünki hayalatla müesses

 

 

 

                   143

Sirayet: geçme, bulaşma

Dirayet: akıl, zeka, ince konuları kavrama kabiliyeti

Muhtar-ı kura: köy muhtarı

İntihab: seçilmiş kişi

Vech: yüz, surat, alın

Sefahat: sonunu düşünmeden elindekini harcayan, fakir, sefil

 

                       145

Sadamet: birden bire başa gelen sıkıntı

Hidemat: hizmet, görev

 

                        146

Fırka-i ifsadiye: bozgunculuk yapan gurup

Şeyatin-i zamaniye: zamane şeytanları

                       

                        147

Hayalat: hayaller

Müesses: kurucu, kuran

Hayatlı müesses: hayal kuran

 

 

Bende alevi mevleviyim demde Melami

Lakin sevemem nefse akan huri gılmanı

Kalmakta bakar bilmezse kim elifle ba yı

Giymekte riyazatla beşer zırh-ı selamı

*

Mevleviler alevi hasan Hüseyin kulları

Beş esasa dayanır âl’i abâ kolları

Sema edince kalmaz birleşir sağ solları

Şaşırmaz hiç yolunu Kur’an sünnet yolları

       

Aşkın gülüyüz bülbülüyüz mevleviyiz biz

Evladı rasul makes’i nuru nebeviyez

Biz ilmiledün mazharı olmuş aleviyiz

Biz çifte kanadız gökleri gezmiş koneviyiz            

 

 

 

 

VATAN UĞRUNDA İTTİHAT VE İTTİFAK LAZIM

                  

Çıkmazsa kılıç iş göremez hiç kılıfından

Sanmış kümeler Müslüman yoktur sınıfından

 

Mümkünmü ola zahir ve batında tesavi

Olmazki kabukla ciğe kiymette müsavi

 

Hiç birmi olur zan ile evham ve hakayık

Baş iş görür kıçlar ise hizmete layık

 

Er belli olur harp ile meydan-ı kıtalde

Düşman oyalar tefrika kurt misli cidalde

 

İçten kemirir bir ağacı girse cılız kurt

En sonda verir tehlike görmekte bugün yurt

 

Beslenmededir yetmiş iki millet içimizde

Hükmetmediler bir ağaya hepside bende

 

Herkes kasılır haddini bilmez kim efendi

Lakin kadının fendi bütün erkegi yendi

 

Hiç birtavuk hakim olamaz ölse horozlar

Meydan-ı cihadde neyapar kirli buluzlar

 

Bir faide yok sana dünya güzelinden

Ancak dilenir başkası gelmezki elinden

 

Laf iş göremez tanrımız etsin bizi ıslah

Kur’anı hüda iyice sarıl rehberi iflah

 

Sen elele ver terk edesin kıyl ile kâli

Bir şey çıkamaz boş kafanın sözde mecali

bottom of page